Hayatımıza bir anda giren, düzenimizi oldukça etkileyen ve daha önce deneyimlemediğimiz bir virüs tehlikesi ile kolay olmayan günler geçirmekteyiz. Fiziksel izolasyon, kişisel hijyen önlemlerimizle birlikte ruh sağlığımızla ilgili önlemleri de ihmal etmememiz gerekiyor. Ruh, beden, zihin sağlığının bir bütün olduğunu göz önünde bulundurursak; ruhsal sağlığımıza da korumaya özen göstermeliyiz. Geleceğe karşı endişelerimizin olması, sürecin kontrolünün belirsiz olması, hayatımızı tehlike altına alması, özgürlüğümüzü kısıtlaması, ekonomik zorluklar yaşanabilmesi sebebiyle endişe, korku, kaygı gibi duygular hissetmekteyiz.
Kaygı, bizim hayatta kalmamıza yarayan, tehditlere karşı duyarlı olmamızı sağlayan son derece insani ve yaşanılabilir bir duygudur. Hissedilen kaygının ölçüsü ve şiddeti hayatımızı kontrol altına almamız açısından önemlidir. Olması gerekenden düşük seviyede kaygı yaşanması, “Bana bir şey olmaz“, “Bize mi denk gelecek?” düşünceleriyle kişisel hijyen ve fiziksel izolasyon gibi önlemleri almanızı engelleyebilir, yaşanan durumun ciddiyetini algılamamanıza ve sağlığınız hakkında risk almanıza neden olabilir.
Yüksek seviyede yaşanılan kaygı ise; “Kesin benim başıma gelecek” düşüncesiyle olması gerekenden fazlasını yapmaya çalışmak, kontrol edemediğiniz durumların kontrolünü sağlamaya çalışmak, yoğun stres yaşamaya sebep olmaktadır. Yoğun kaygı yaşamanız, sürekli olarak çeşitli haber kanallarından, internetten, sosyal medyadan ilgili araştırmalar yapmanıza sebep olabilir, aynı ifadelerle sıklıkla hastalıktan bahsetmek yaşamış olduğunuz kaygı seviyesini daha da artırabilmektedir.
Bunun yanı sıra günlük rutin yaşantınızdaki aktivitelerinizi devam ettirmenize engel olabilir, beslenme ve uyku düzeninizi bozabilir ve maruz kaldığınız doğru olmayan bilgiler ise gerçeklik algınızı tehlike altına alabilir. Birçok araştırmanın sonucundan da bildiğimiz üzere yoğun stres, bağışıklık sistemimizi de düşürdüğü için birçok hastalığa yakalanma ihtimalini de artırır. Bu sebeple hastalığa yakalanmaktan korkup, aşırı düzeyde kaygıya bağlı olarak yoğun stres yaşadığımızda hastalığa yakalanma ihtimalini artırmış oluruz.
İçindekiler
Peki, ruh sağlığımızı nasıl koruyacağız?
Yaşadığımız süreci gerçekçi bir bakış açısıyla değerlendirmek ve bunun için doğru, güvenilir kaynaklardan (Dünya Sağlık Örgütü, Sağlık Bakanlığının web sitesi gibi.) bilgi almak çok önemli bir yer tutmaktadır. Gereken korunma yöntemleri bu kanallardan öğrenilip, uygulanmalıdır. Doğru olmayan bilgiler bireysel olarak endişemizi artırırken, toplumsal olarak ise panik olmanıza sebebiyet vermektedir.
Günlük belirli bir süre haberleri takip etmeli, uzun süre izlenmemeli mutlaka sınırlandırmalıdır. Stresle baş etmede kullandığınız yöntemleri gözden geçirin ve hayatınıza dahil edin. Daha önce yaşadığınız stres durumlarında nasıl baş etmiştiniz? Anımsayın. Bu yöntemler herkes için farklılaşabilir, siz kendinize iyi geleni keşfedin. (Dizi, film izlemek, resim yapmak, sanal müze/sergi gezmek, online eğitim ve seminere katılmak, kitap okumak, puzzle yapmak, yoga, spor gibi egzersiz yapmak, mandala boyamak, yazı yazmak, mutfakta yeni tatlar denemek gibi…)
Stresin bağışıklık sisteminizi zayıflatmasına izin vermeyin. Eğer artık örneğin işe gitmiyor ya da çalışmıyorsanız, evde geçirdiğiniz zamana göre yeni günlük rutinlerinizi düzenleyin. Bir süredir ertelediğiniz, yapılacaklar listesine göz atın. Ertelemenin iyi gelmediğini hatırlayın. Uyku ve beslenme düzeniniz bu günlerde değişebilir, eski rutinlerinizi devam ettirebilir ya da yeni bir rutin oluşturabilirsiniz. Fiziksel olarak izole olmamız gereken bu günlerde, sosyalleşme ihtiyacımızı yine online kanallar üzerinden sürdürmeliyiz. Duygularınızın farkında olmayı, ihtiyaçlarınızı karşılamayı önemseyin. İletişimde olmaktan keyif aldığınız kişilere, sosyal ilişkilerinize ve aile ilişkilerinize vakit ayırın, ilişkilerin iyileştirici gücünü kullanın.
Çocuklara nasıl destek olabiliriz?
Öncelikle unutmamalıyız ki, çocukların süreci sağlıklı yönetebilmesi için yetişkinlere ihtiyaç duymaktadır. Çocuklara destek olabilmemiz için yetişkinler olarak kendi kaygımızı ve korkumuzu kontrol edebilir durumda olmamız gerekmektedir. Ev ortamında kaygısını yönetemeyen ebeveynler varsa, çocuğun kaygısı ile nasıl baş edeceğini öğrenmesi mümkün olmayacaktır. Çocuklar, anne babalarını rol model alır, bu sebeple önce kendimizi sakinleştirebilmeliyiz.
Dünya gündeminde, televizyonda, sokakta, sosyal medyada her alanda karşımıza çıkan görsellerde bir şekilde bilgiye ulaşan çocuklara “bir şey yokmuş gibi” davranmak, olanı gizlemek doğru değildir. Bir şey yokmuş gibi davranmak, çocuğun hissetmiş olduğu duyguyu “yok saymak demektir”, çocuğun hissettiği duyguya güvenmemesine sebep olabilir. Çocuğa yaşına ve gelişim düzeyine uygun bir şekilde açıklama yapılmalıdır. Çocuğun sorduğu sorulara net ve anlayabileceği kelimelerle cevap verilmelidir. Öğrenmek istediği bilgiyi, merak ettiğini açık konuşabilmelidir. Çocuğun sorduğu sorularda, öğrenmek istediği kadarını cevaplamak, olası kafa karışıklığını engelleyecektir. Ne geçiştirme kısa cevaplar olmalı, ne de çocuğun bilmek istediğinden –merak ettiğinden daha fazlası söylenmelidir.
Çocuğunuzla bu süreçte kişisel ve birlikte almanız gereken önlemleri konuşabilirsiniz. Yaşına uygun ise virüsün ne olduğu hakkında kitap ve videolardan yararlanabilirsiniz. (Sevgili Manuela Molina’nın çocuklar için hazırladığı kitapçığı incelemek isterseniz Instagram hesabımda post olarak paylaştım ya da www.mindheart.co/descargables web sitesinden PDF olarak indirebilirsiniz.)
Çocuğun virüse karşı korunabildiğini, önlem alabildiğini bilmesi onu güvende hissetmesine imkan sağlayacaktır. Birlikte ellerini nasıl yıkaması gerektiğini gösterebilirsiniz, beslenmeye dikkat edilmesi gerektiğini, kalabalık ortamlarda bulunmamamız gerektiğini, maske takmanın sebebini, hapşırınca ağzımızı kapatmamız gerektiğini konuşabilirsiniz. Süreç hakkında çocuğunuzun duyguları hakkında konuşmanız çok değerlidir. “Bu süreç sana ne düşündürdü?“, “Nasıl hissettirdi?” gibi… sorular çocuğunuzun duygularına alan açmak, korku ve kaygılarının kabul edilebilir olduğunu hissettirecektir. Bazen çocuklar resim çizerek ya da oyun üzerinden kendilerini ifade etmek isteyebilir. “Eğer istersen çizebilirsin” diyerek somutlaştırmasına ve farkındalık kazanmasına fırsat verebilirsiniz.
Okulların online olarak eğitime devam ettiği bu sürede, evde çocuğunuzla keyifli etkinlikler planlayabilir, fikir alışverişi yapabilir, yeni rutinler oluşturabilirsiniz. Birlikte gardroptaki kıyafetleri mevsimine göre ayırıp düzenleyebilir, iş birliği içinde mutfakta yeni tarifler deneyebilirsiniz. Kutu oyunları, fiziksel hareket gerektiren oyunlar, isim şehir, satranç, kitap okuma, hikaye oluşturma … gibi etkinlikler yapabilirsiniz.
Bahsettiğim “harekete etme” önerileri ile süreci daha aktif yönetebileceğiniz gibi, bu süreç sizin için kendinize “dur!” diyeceğiniz bir süreç de olabilir. Bu olmaması gereken ya da yanlış yaptığınızı gösteren bir durum değildir. Kimi zaman harekete geçme ihtiyacı hissederken, kimi zaman durup nefes almanız, durduğumuz noktada ihtiyaçlarınıza kulak verip dinlemeniz ve onlara alan açmanız ihtiyacınız olabilir. Kendinizle ve çocuğunuzla ilişkinizde, listeleyerek neler yaptıklarınızdan çok, nasıl yaptığınız daha değerlidir. Bu sebeple yaşadığımız duyguların farkında olarak, ihtiyaçlara temas etmenin çok kıymetli olduğunu unutmayın.
“Sıkılıyorum” diyen çocuğunuza aktivite seçenekleri sunabileceğiniz gibi; bazen de hissettiği bu duyguya yer vermeniz, duygusu ile başa çıkabilmesini şefkatle desteklemeniz, çocuğunuzun zorlandığı durumlarla başa çıkma becerilerini geliştirecektir. Çocuğun hayatında karşılaşacağı zorluklara karşı pratik yapmasına fırsat olacaktır.
Yaşadığımız bu zor günlerin, sona ermesi için tüm dünyada çalışmaların devam ettiğini, bugünlerin geçici olduğunu hatırlayın. Sadece kendi sağlığımız için değil, birbirimiz için de evde kaldığımız bu günlerde, hem kendiniz hem de çocuğunuz için bir fırsata çevirmenizi dilerim.
Sevgilerimle…
İlginizi çekebilir: Stresin yarattığı kısır döngüyü nasıl kırabilirsiniz?