Devir hızla değişiyor, etrafımızdaki her şey çağın gerektirdiklerine ayak uyduracak şekilde evriliyor. Yaşamın içinden aklınıza gelen her alan, bu değişime bir şekilde adapte olmaya çalışıyor. Tabii eğitim sistemi de… Nerede o eski kara tahtalar, üç-dört kişinin bir arada oturduğu uzun sıralar, sobalı sınıflar. O kadar geçmişe gitmeye de gerek yok aslında, çünkü değişim o kadar hızlı oluyor ki yalnızca birkaç sene öncesi ile bugünü kıyaslamak bile pek sonuç vermiyor. Çünkü her şey farklı. Kitaplar, yardımcı kaynaklar, sınıf içi materyaller, dersler, öğretmenler, öğretim teknikleri, eğitim metotları ve tabii öğrenciler de. Ne sınıflar birkaç sene öncesi ile aynı ne öğretmen ve öğrenciler ne de velilerin okullardan ve çocuklarından beklentileri. Haliyle bu kadar hızla değişen faktörler varken akademik kaygıların olmaması imkansız.
Tüm anne-babalar çocuklarının iyi bir eğitim almasını ve başarılı olmasını istese de bazen sahip oldukları bu akademik kaygılar, işleri daha zor bir hale getirebiliyor. Özellikle de kaygılar, baskılara dönüştüğünde. Daha önce ebeveynlerin akademik başarı baskısının çocukları nasıl etkilediğini paylaşmıştık, bu yazımızda ise çocukların akademik başarılarını etkileyen faktörler neler onlara değinelim istedik. Yaygın kanının aksine yalnızca ‘iyi’ bir okula gitmek ya da dersler, sınavlar için ekstra destek almak akademik başarının belirleyicisi değil. Sınıf ortamından aile ilişkilerine, sağlık sorunlarından bireysel farklılıklara kadar akademik başarıyı etkileyen pek çok faktör mevcut.
İçindekiler
Beslenme
Evet, beslenme. Muhtemelen çoğu zaman akla gelmeyen, çok önemli olduğu bilinse de akademik başarı ile doğrudan bağlantısı olduğu düşünülmeyen konulardan biri. Beslenme, tıpkı biz yetişkinler gibi çocukların da günlük yaşantısında ve okulda geçirdikleri zamanda oldukça belirleyici bir değişken. Örneğin, sabah kahvaltı yapmayan bir öğrencinin günün ilk saatlerinden itibaren enerjisi düşmeye başlayacağı için derslere odaklanabilmesi pek mümkün olmayacaktır. Ya da evden çıkmadan önce çikolata, reçel gibi tatlı bir ezme ile hazırlanmış bir dilim ekmek, kan şekerinde büyük dalgalanmalara neden olacağı için çocuğun muhtemelen ilk dersten sonra kendisini yorgun hissetmesine neden olacaktır. Benzer bir durum öğlen yemekleri için de geçerli. Çocukların okuldaki derslerine odaklanabilmeleri, dikkatlerini toplayıp öğretmenlerini dinleyebilmeleri, gün boyunca kendilerine yetecek enerji düzeyini koruyabilmeleri için yeterli ve dengeli beslenmeleri çok önemli. Bu konuda hem evde dikkatli davranabilir, örneğin sabah çocuğunuz kahvaltısını evde yapıyorsa peynir, yumurta, süt gibi onu tok tutacak, enerji verecek ve kan şekerini birden yükseltip düşürtmeyecek gıdaları yemesini sağlayabilir, hem de okul yönetimi ile kahvaltı ve öğlen yemekleri hakkında görüşebilirsiniz. Ayrıca, gün içinde yeteri kadar su içmesi için de çocuğunuzu destekleyebilir, özellikle küçük yaş grubundaki öğrenciler için sınıf öğretmenleriyle de iletişime geçebilirsiniz.
Sağlık sorunları
Öksürük, hapşırık, burun akıntısı, alerji gibi, özellikle mevsim geçişlerine denk gelen okul günlerinde, artan viral hastalıklar söz konusu olduğunda çocukların sınıf içi performansları doğrudan zarar görebilir. Grip, soğuk algınlığı, ishal, karın ağrısı gibi hemen hemen her dönem okullarda bir salgına dönüşen hastalıklar çocukların bünyelerini yoracağı için derslere odaklanmak onlar için pek mümkün olmayacaktır. Sürekli öksüren, burnunu silen ya da hastalığın verdiği yorgunluktan dolayı devamlı başını yaslayacak yer arayan bir öğrencinin akademik başarısının bu zamanlarda artış göstermesini beklemek gerçekçi değil. Eğer okula giden çocuğunuz hasta ise evde dinlenmesi ve gerekli takviye ve ilaçları alması için uygun ortam yaratmalı, daha sonrasında okulda eksik kaldığı dersler için öğretmeni ile iletişime geçmelisiniz. Daha büyük çocuklarınız, eksiklerini akranlarından destek alarak da tamamlayabilirler. Burada önemli olan hastalık sürecini evde dinlenerek geçirmelerini sağlamak. Aksi halde hasta hasta okula gitmeleri hem onlara bir fayda sağlamayacak hem de sınıfta hastalığın yayılmasına ve daha fazla çocuğun salgına yakalanmasına neden olacaktır.
Sınıf ve okul ortamı
Kalabalık sınıflar, havasız-basık-tozlu koridorlar, eksik ders materyalleri, kısıtlı sosyal faaliyet alanları ve benzeri sınıf ve okul ortamına ilişkin pek çok faktör, çocukların akademik başarısı üzerinde etki sahibi. Öğrenciler sıkışık sıralarda, ısı, ışık, ses yalıtımıgibi yetersiz fiziki koşullarda ders dinlemeye çalıştıklarında yeterince odaklanamadıkları için anlatılanların tamamını eksik anlamaları pek mümkün olmayacaktır. Ayrıca, gürültülü bir sınıf ve okul ortamında öğrencilerin dikkati kolayca dağılacak ve yeniden o dikkati toplamak hızlıca gerçekleşmeyecektir. Dolayısıyla çocuklarınızın sınıf ve okul ortamlarını bir ebeveyn olarak inceleyebilir, gerekli konularda okul idaresine danışarak neler yapabileceğinizi, nasıl bir iş birliğinin çocuklar için en iyisi olacağını sorabilirsiniz. Fiziksel şartların yetersiz oluşu, yalnızca öğrencileri değil öğretmenleri de olumsuz yönde etkileyeceği için eğitimin kalitesinin düşmesine de zemin hazırlayacaktır. Dolayısıyla sınıf ve okul ortamının iyileştirilmesi, bireysel bir iyi oluştan çok daha fazlasına hizmet ediyor.
Öğretmen-öğrenci iletişimi
Özellikle küçük yaşlardaki öğrenciler için öğretmenler, bir anne, bir baba gibidir. Yaş küçüldükçe öğretmene olan bağlılık artacağı gibi öğretmenin öğrenci üzerindeki doğrudan etkisi de o kadar büyük olur. Dolayısıyla çocuğunuzun akademik başarısını etkileyen önemli faktörlerden biri de öğretmenleriyle kurduğu iletişimin kalitesidir. Öğretmenin katı ve kuralcı oluşu, esnekliğe yer açmaması ve/veya çocuklara kendilerini ifade edecek alanı tanımaması gibi sert bir disiplin anlayışı varsa bu pek çok çocuk için okula ve derslere karşı olan tutumu olumsuz etkileyecektir. Dolayısıyla çocuğunuzun akademik başarı veya başarısızlığının kökenine inmek isterken öğretmenleri ile olan ilişkisini de göz önünde bulundurabilirsiniz.
Akran ilişkileri
Akran ilişkileri, hemen hemen her yaş grubundaki öğrenciler için büyük bir önem taşıyor. Sınıfta, okulda birlikte zaman geçirdikleri, oyun oynadıkları, ders çalıştıkları, yemek yedikleri arkadaşları ile güçlü ve olumlu bir ilişkisinin olması, çocuğunuzun okula karşı daha pozitif bir tutum içerisinde olmasına yardımcı olabilir. Aksi halde, zorbalığa uğradığı ya da toksik arkadaş gruplarının arasında kaldığı bir ortam, okuldan soğumasına neden olacağı için derslerindeki başarının da düşmesine zemin hazırlayabilir. Yapıcı ve olumlu akran ilişkileri, çocukların aynı zamanda duygusal ve sosyal sağlıklarını da destekleyecek, motivasyonlarını artıracak ve okula duydukları ilginin gelişmesine katkı sağlayacaktır.
Özellikle, ortaokula, liseye ya da üniversiteye geçecek öğrencilerde, son sınav yılı oldukça zorlayıcı olabilir. Kimi öğrenciler sınav stresi ve kaygısı ile daha başarılı bir şekilde baş ederken, kimileri bu baskının altında ezilebilir. Çocukların sınav konusundaki bireysel endişelerinin üzerine bir de anne-babadan, öğretmenlerden gelen baskılar eklenince, motive kalmak zorlaşacağı için akademik başarının gerilemesi gibi bir durum açığa çıkabilir. Dolayısıyla bir anne-baba olarak çocuğunuza sınav konusunda gereksiz baskı yapmadığınızdan emin olmalı, çocuğunuzun bu konuda zorlandığını hissediyorsanız da okul psikolojik danışmanından ve/veya bir psikoloji uzmanından destek alması için yüreklendirebilirsiniz.
Ders müfredatı ve okulun eğitim sistemi
Son yıllarda özellikle büyük şehirlerdeki özel okullarda farklı eğitim yaklaşımlarına rastlamak mümkün. Bu, farklı bir ders müfredatı olabileceği gibi yabancı dillerde eğitim veren okulları da kapsayabiliyor. Özellikle küçük yaş grupları için Reggio Emilia, Waldorf gibi eğitim yaklaşımlarını benimseyen veya Montessori, Orman Okulları gibi farklı ekolleri takip eden eğitim kurumları oldukça yaygın. Ancak, her çocuk özeldir ve her eğitim yaklaşımı her çocuğa hitap etmek zorunda da değildir. Örneğin, yabancı dil öğrenme güçlüğü yaşayan çocuğunuzu eğitim dili tamamen İngilizce ya da Almanca olan bir okula kaydettirmeniz onun okula, öğrenmeye ilişkin sevgisini zedeleyebilir, bu da akademik başarısının düşmesine neden olabilir. Benzer bir durum farklı ekollerde eğitim veren kurumlar için de geçerli. Dolayısıyla, geleneksel müfredatların ve yaklaşımların dışında kalan eğitim kurumlarına çocuğunuzun kaydını yaptıracaksanız çocuğunuzun gelişim özellikleriyle, yaşayış tarzıyla, bireysel farklılıklarıyla, istekleriyle ne kadar uyumlu olup olmadığını araştırmanız oldukça önemli.
Ebeveyn tutumları
Bir ebeveyn olarak çocuğunuzun başarılı olmasını istemeniz kadar doğal bir şey olamaz, ancak yazının başında da yer verdiğimiz gibi bu başarının baskıya dönüşmemesi çok önemli. Çocuğunuzla açık bir iletişim kurarak, desteğe ihtiyacı olan alanlar hakkında konuşarak, okula, derslerine, öğretmenlerine karşı olan duygu ve düşüncelerini dinleyerek, ona güvendiğinizi ve yapabileceğine inandığınızı hissettirerek eğitim-öğretim hayatı boyunca destek olabilirsiniz. Motive etmeye çalışırken baskıcı bir tutum sergilemediğinizden emin olun. Ve akademik başarısından bağımsız olarak onu ‘koşulsuz’ sevdiğinizi de her fırsatta hissettirin.
Teknoloji bağımlılığı
Teknoloji bağımlılığı, ne yazık ki çağımızın en kaçınılmaz sorunlarından biri, üstelik her yaştan insan için. Özellikle ders esnasında veya ödev yaparken sürekli sosyal medyayı kontrol etme, bildirimlere bakma ya da internette zaman geçirme gibi alışkanlıklar, çocukların dikkatini kolayca dağıtacağı için akademik başarılarını zedeleyebilir. Öte yandan, zaman yönetimini de olumsuz etkileyeceği için ders çalışma, sınava hazırlanma ya da ödev sürelerini de azaltabilir. Ayrıca, ekran karşısında çok fazla zaman geçiren çocuklarda uyku problemlerinin de baş gösterme ihtimali olduğu için, deneyimleyecekleri uykusuzluk, dikkat eksikliği, yorgunluk gibi sıkıntılara da neden olabilir.
Bireysel farklılıklar
Her çocuk farklıdır. Yaşlar, olası gelişim süreçlerine karşılık gelse de her çocuk için aynı kilometre taşları, aynı zamanda gerçekleşmek zorunda değildir. Dolayısıyla, bireysel farklılıklar çocukların akademik başarısını farklı açılardan etkileyebilir. Bu farklılıklardan en önemlisi disleksi, diskalkuli, disgrafi gibi öğrenme güçlükleri olabileceği gibi, görme ve işitme bozuklukları, ince motor gelişimine ilişkin birtakım sorunları da içerebilir. Bu nedenle çocuklarınızı bir başkası ile karşılaştırmamanız ve yalnızca onun ihtiyaçlarına, onun gelişim sürecine uygun bir eğitimden geçtiğinden emin olmanız önemlidir.
Son olarak yalnızca ebeveynlerin değil, tüm eğitimcilerin ve toplumun da yukarıda yer alan faktörleri göz önünde bulundurarak destekleyici bir çevre yaratması, çocukların akademik başarılarının desteklenmesi ve güçlü gelecek nesillerin oluşturulması için son derece kritik bir öneme sahiptir.
İlginizi çekebilir: Erken yaşta yabancı dil eğitimi: Çocukların dil öğrenme sürecini destekleyecek ipuçları