Yeni yıl ritüellerini bilmem sever misiniz? Her yılın son günü, her yeni yılın ilk saatlerine hazırlık. Önceki yıllarda gerçekleşmemiş, yapmak için fırsat bulunamamış her ne varsa onlar için koyulan umut dolu niyetler.
En çok da özen gösterilen yeni yıla nasıl girdiğimizdir, çünkü yeni yıla nasıl girersek önümüzdeki tüm yıl öyle geçecektir. Bu yüzden neşeli, mutlu, keyifli olmak bu saatlerde her zamankinden daha bir önemlidir. Aslında daha önemli olmasa da daha çok önemsenir.
Birazdan enerji ve frekanslar seviyesinde analitik detayına girecek olduğum bu iyi niyetler bana cidden “Eskilerin bir bildiği varmış” dedirtiyor. Elbette nezle olan birinin tüm yılı nezle, evinden uzak kalmak zorunda kalan birinin tüm yılı evinden uzak geçirmesi gibi şeyleri kastetmiyorum.
Başka bir açıdan bakalım. Mesela başından sonuna kadar “Bu kadar da olmaz” dedirten kötü bir gün. İnsanın bir işi de yolunda gitmez mi? Bir kişi de hayrına güzel bir tepki vermez mi? “Böyle başladı, böyle gidiyor, düzelmez, bitsin artık” dedirten günler… Algımızın bozulduğu, önümüze en güzeli, en iyisi çıksa bile tanıyamayacak kadar bunaldığımız zamanlar.
Öncelikle söylemek istediğim farkında olsak da, olmasak da bedenimizdeki her bir hücre yaşam enerjisi taşıyor ve bu enerji mevcut yaşam koşullarının frekansı ile uyumlanma, aynı frekansta titreşme eğiliminde. Tüm duygu ve düşüncelerimizin birer enerji olduğu evrensel bir kabul artık. Her birinin kendilerine ait titreşim frekansları var. Dikkatli bakar, bir duygu ve düşüncede sabit kalmadığımızı göz önüne alırsak duygu ve düşüncelerimizin hareketli ve değişken olduklarını kolaylıkla söyleyebiliriz.
Özellikle endişeli zamanlarda düşünceler arasındaki seyahat trafiği daha da yoğunlaşıyor. Hatırı sayılır sayıda çoğunluğumuz bir anda kendimizi tekrarlayan düşünce kalıpları içinde “Şu an yaptığım şeyi bırakıp aslında bunu yapmalıyım ve sonra bunu ve sonra bunu, zaten şunu da yapmamıştım” derken bulmuştur. Üstelik bunların hepsini birden nasıl yapacağımız hakkında hiçbir fikrimiz yokken.
Tüm bu hisler aslında fizikken de tıkanık hissettiriyor değil mi? Rahat akmayan nefes, sıkışmış kramplı bir mide, gergin omuzlar her yerde katılık, sıkışıklık. Hücrelerin duygu ve düşüncelerimizin frekansları ile uyumlandıkları, aynı aralıkta titreştikleri hakkında sohbet etmiştik az önce. Titreşim ne kadar büyük olursa o kadar büyük bir alan kadar açıklık, dolayısıyla o kadar büyük bir yaşam gücü enerjisi, ne kadar düşükse o kadar daralma, kasılma, o kadar düşük yaşam gücü enerjisine sebep olur. Bilim insanlarının tespitlerine göre yaklaşık 30 trilyon hücre barındıran bedenlerimizde, hücre bazında ilerleyen bu sürecin yaşamlarımızdaki tezahürü belki şimdi biraz daha anlamlı gelmiş olabilir.
Ortasından sıkılmış bir bahçe hortumunu istediğiniz kadar tazyikli musluğa bağlayın, sonunda olacak olan hortumun düğüm noktasından önde bir yerde yırtılması, patlaması, onca suyun ziyan olmasıdır. Asla düğümden ileri akmayacak, gereği kadar miktarda ulaşması gereken yere ulaşmayacaktır.
Enerji de böyledir. Şifalanma diye tanımladığımız, aslında tıkanıklıkların yaşandığı alanlarda enerjinin yeniden doğal olarak akmaya başlamasıdır. Ekonomik olmanın önemli olduğu bir çağda yaşıyoruz. Her ne kadar insanlık olarak doğal kaynaklarımızı verimli ve tasarruflu korumak konusunda pek başarılı olmasak da tüm teknolojik aletler ve enerji ile çalışan her şey için olması gereken, olanı korumak, asgari düzeyde sarfiyattır.
Beynimiz tam da bu yüzden enerjiyi korumak, ekonomik davranmak adına düşünce değişikliklerine gitmekten çok hoşlanmaz. Eğer bir süredir makalelerimi takip ediyorsanız, benim de sıklıkla tekrar ettiğim veya eminim başka kaynaklarda da bolca gördüğünüz ve kendi zihninizde de deneyimlediğiniz üzere, istemsizce sürekli tekrar eden düşüncelerin kaynağı budur. Beyin düşük veya yüksek fark etmeksizin, mevcut frekansı korumaya çalışacaktır. Eğer ki enerji seviyemiz düşük titreşimlerdeyse, farkındalığımız aktif değilse, yaşantımızda seçimlerimizi biz değil, bilinçaltımızın frekansı yapacaktır ki, o da kendisi gibi düşük titreşim alanlarını seçerek.
Gelin bu noktada duygu ve düşünceleri biraz daha yakından mercek altına alalım. Örneğin huzur 600Hz, Neşe 540Hz ile titreşirken Öfke 150Hz, Korku 100Hz, Suçluluk 30Hz, Utanç 20Hz gibi değerlerde titreşiyor. Hayatlarımız sürüp giderken bir duygudan, bir düşünceden bir diğerine kontrolsüzce geçerken bu frekanslar aralığında dalgalanıyoruz. Hiçbir duygumuz veya düşüncemiz sürekli değil.
Dolayısıyla artık daha açık bir şekilde söyleyebiliriz ki bizler düşüncelerimiz değiliz.
Farkındalık alanında önemli çalışmalar yapmış olan psikolog Ryan M. Niemic, farkındalığın özümüzde kim olduğumuza, karakterimizin gücüne doğru bir kapı açtığını söylemiş ve eklemiş: Karakterimizin gücü, özümüzde kim olduğumuzdur. Tüm bu bilgiler ışığında kaygı, korku ve endişenin enerji alanında bir çeşit arıza olduğunu görmek ve mevcut düşünce tarzınızı değiştirmek, zihninizi, hücrelerinizi, seçimlerinizi, tüm yaşantınızın akışını değiştirebilir.
Farkındalıkla görmek yaşantımın her alanında en büyük destekçim. Ben dikkat vermeyi seçtikçe, keyifle sürekli devam edeceği kesin bir yolculuk. Amacı ne zihni boşaltmak, ne de düşünce üretmek. Tam farkındalık, eylem ya da düşünce yoluyla şimdiki zamandan kaçınmak ya da onu değişikliğe uğratmaya çalışmayı dilemeden yaşama halidir. Bu yaklaşım dünyayla ilişkinizi kökünden değiştirebilir. Bu sayede size acı veren şeylerin etkisini azaltıp sevinçlerinizi, neşenizi yükseltebilirsiniz.
Eğer kendinizi düşük frekanslar titreşiyor, yorgun, yaşam hevesi kırılmış, öfkeli, tükenmiş hissediyorsanız… Odaklanma ve zaman yaratmak sizin için sorunsa… Sizi rahatsız eden acı ve günlük olaylarla başa çıkmak zorlaştıysa… Zihninizin içi sürekli düşüncelerle kalabalıksa… Sakinleşip hoşça vakit geçirmeye, yaşadığınız anın tadını çıkarmaya, enerji seviyenizi yükseltmeye ihtiyacınız varsa…
Heyecanla vermek istediğim haber şu ki; pozitif bir yaşam deneyimi yaşamak ve bunu korumak isteyenlere destek olmak için 3 Ekim, Cumartesi günü saat 11:00’de başlayacak ve takip eden 10-17-24-31 Ekim ve 7 Kasım tarihleri boyunca, aynı gün ve saatte 6 hafta boyunca sürecek olan, “Hazineni Fark Et” isimli online bir program hazırladım. Hazineni Fark Et, kadim yoga yaşam felsefesi başta olmak üzere, bakmak yerine görmek halini yaşatacak içeriği, tüm dünyada bilinen, uygulanan ve pozitif sonuçları ile binlerce insanı peşinden sürükleyen bilgilerin özenli bir harmanı.
Günlük yaşantınıza kolaylıkla katabileceğiniz meditasyon teknikleri, nefes egzersizleri, bakmak ve görmek arasındaki farklı deneyime kapı açan görsel içeriği ile bu eğitim;
- Stres, acı ve günlük yaşamın zorluklarıyla daha rahat baş etmenize,
- Rahatsız edici olaylarla zarafet ve sakinlikle başa çıkmanıza,
- Bu anda tam olarak mevcut ve canlı olmanıza,
- Terapötik etkileri ile stresin beden duyumlarınızdaki huzursuzluk veren etkilerini azaltmanıza katkı olmak amacıyla tasarlandı.
Program içeriği hakkında detaylı bilgi sahibi olmak, kaydolmak veya tanışmak isterseniz [email protected] adresimden bana ulaşabilir, hakkımda biraz daha bilgi sahibi olmak isterseniz @birceileyoga Instagram hesabımdan beni takip edebilirsiniz.
İlginizi çekebilir: Meditasyona neden ihtiyacınız olduğunu biliyor musunuz?