Çocukların eğitiminin okullardan; eğitimin başladığı yer olan evlere taşındığı bir dönemden geçiyoruz ve rutinlerimizi değiştiren yeni bir çağın içine giriyoruz. Belki de zorunlu karantina ve evde kalmak ile sınandığımız bu dönem unuttuğumuz eski bir duygu durumumuzu hatırlatacak bizlere: Sıkılabilmek. Evet, belki de bu süreç çocuklara sıkılmayı öğretecek. Çocuklarla aktif bir şekilde çalıştığım uzun yıllara dayanan deneyimlerimde gözlemlediğim bir şeydi bu; her şeyi yapan ama hiçbir şeyden tatmin olmayan çocuklar… Bu çağın laneti bu belki de diye düşünürdüm.
Fast food yemek, fast food yaşam tarzı; tüket-bitir-çöpe at mantığı, her şeyi elde etme arzusu, hızlı olmak, önde olmak tutkusu çocuklarımıza aşıladığımız… Okumayı bile hızlı okuma diye öğretmeye çalışıyoruz, çeşit çeşit teknikler, taktikler sunmaya çabalayarak… Anasınıfında çocuklara telaşla A, B, C, alfabeyi öğretmeye çalışıyoruz ya da çocukları beş yaşında tahta sıralara oturtmaya…
Acaba öğrenemeyen var mıydı aramızda okumayı, neydi bu telaşımız? Kaynağı nereden geliyordu? Hız çağın gerekliliği gibi dayatılıyor ve zamanla siniyordu içlerimize, kanıksıyorduk. Çayı sallama içiyorduk çünkü yoktu sabrımız demlenmesini beklemeye, döner kapıda iki saniye beklemeye tahammülümüz yoktu ya da metrobüste bir sonrakine binmeye, serçe telaşıyla koşuşturup duruyorduk. “Yoğunum” kelimesi dilimize pelesenk olmuştu, mutsuzluğumuzun üstünü örtebilirmişçesine. Evet, biz hep koşturuyorduk ve çocuklarımıza da bunu öğretiyorduk. Koş, koş, koş, durma sakın, daha hızlı koş!
Her şerde bir hayır vardır misali, bu zorlu süreç bize durmamız gerekliliğini gösterdi, bizi kısıtladı, evlere kapadı, zorladı bizi ama içimize doğru bir yolculuğa davet etti bizi biraz da. Ve çocukların ellerinden alınmış olan sıkılma duygusunu geri verdi. Sıkılmak güzeldir, çünkü en yaratıcı şeyler sıkılmaya fırsat tanıdığımızda gelir. Ayrıca aile ile birlikte evde vakit geçirebilmek çocuklara sunulmuş bir armağan gibi.
Anne, baba ya da başka bir düzenli bakım veren kişiyle beraber yapılan her etkinliğin çocuklar üzerinde çok ama çok önemi var. Yıllardır okuyorum, okul çok şey kattı bana ama annemin bizimle bahar yağmurunda ıslanmasını, annem ve babamla beraber yaptığımız kekin kokusunu ve beni kucağına alıp okudukları hikâyelerle daldığım yolculukları ve o paylaşım anında hissettiğim değer ve güven duygusunu unutamam.
Ben de bu duygulardan yola çıkarak içinden geçtiğimiz bu korona günlerinde siz anne ve babalara destek olabilecek, geçirdiğiniz vakti güzelleştirebilecek ve yetişkinlerin de hoşlanacağını düşündüğüm çocuk hikâye kitapları önerilerinde bulunmak istedim. Sıkılmaya fırsat verip onu kucakladıktan sonra kitaplar yardımımıza koşabilir ve sakin bir etkinlik olarak sıkıntımızın yönlenebileceği güzel bir alan yaratabilir bizlere. Umarım önereceğim kitaplar, keyifli vakitler geçirebilmenize katkı sağlar. Sağlıkla ve sevgiyle kalmanız dileğiyle…
İçindekiler
Mutluluğun Başladığı Yer
Herkes mutluluğa ihtiyaç duyar. Onu bulmak zor olabilir ve bazen senden çok uzaktaymış gibi görünür. Ama mutluluğun her zaman bulunabileceği bir yer vardır; işte geri dönmemiz gereken yer burasıdır.
Nokta
Çocuklara hatta hepimize “yapabilirsin, yeter ki başla” diyen çok güzel bir hikâye. Vashti’nn öğretmeni onu incitmeden, resim çizerek duygularını anlatabileceğini söyledi Ama Vashti resim yapamıyordu, o bir ressam değildi. Bunu kanıtlamak için Vashti boş bir kâğıda öfkeyle bir nokta yaptı. İşte! Bu minicik nokta Vashti’nin yeteneğini keşfetmeye yolculuğun ilk adımı oldu. Peter H. Reynolds bu minicik nokta masalıyla hepimizin içinde var olan yaratıcı gücümüzü dışa vurmamızı sağladı. Minicik nokta bir başlangıçtır.
Temiz
Doğal yaşam alanının değerini bilmemiz gerektiğini hatırlatan farklı bir hikâye. Pete her şeyin düzenli ve temiz olmasından hoşlanır ama bazen nerede durmak gerektiğini bilmek güzeldir. Günümüzün en iyi hikâye anlatıcılarından Emily Gravett’in, bu yeni ve komik hikâyesinde, sevimli porsuk, birazcık dağınık olsa da, doğal yaşam alanının değerini bilmeyi öğrenir.
Kirpi ve Sergi
Sınırlılıklarımızın yaratıcılık yönümüzü geliştirdiğine dair güzel bir hikâye. Ormandaki okulda görkemli bir sınıf sergisi açılacaktır. Bu sergide her öğrencinin yazdığı A harfi dallara asılacaktır. Ama geçirdiği ufak kaza yüzünden parmakları sargıya alınan kirpi yazı yazamaz. O da yaratıcılığını kullanarak bambaşka yollar bulacaktır.
Masal Battaniyesi
Paylaşmayı anlatan sıcak bir öykü. Uzak bir Dağ köy köyünde yaşayan Masalcı Nine’nin güzel mi güzel, kocaman bir yün battaniyesi vardır. Köyün çocukları onun üzerinde toplanarak masal dinlemeye başlar. Masalcı nine soğuk kış günlerinde komşularının giysilerini yenilerse çok işlerine yarayacağını görür. Gereksindiği yünü battaniyesinden söker ve gizlice onlara armağan etmeye başlar. Masal battaniyesi giderek küçülmektedir. Paylaşma temelinde anlattıklarıyla yüreklerimizi ısıtan bu minicik öykünün aynı güzellikteki resimleriyle de herkesin beğenisini kazanacağını düşünüyoruz.
Bubu & Mimi
Kitap sevgisi ve dostluk üzerine sevimli bir hikâye. İşte Bubu! Kırmızı kulaklı minik panda! Bubu kitap okumayı çok severdi. Her gün bir ağacın en tepesine çıkar ve yüzen kütüphanenin yolunu gözlerdi. Günlerden bir gün…
Arkadaşım Korku
Küçük bir kız ülkesinden çok uzaklara taşınmak zorunda kalır. Yeni bir okula başlar. Yanından hiç ayırmadığı gizli arkadaşı Korku, onu yalnız ve çekingen biri haline getirir. Hiç kimseyi anlamazken nasıl yeni bir arkadaş edinebilir ki? Sonunda onun gibi hisseden başka biri olmadığından emindir. Ta ki gizli arkadaşı olan başka bir çocukla tanışana kadar… Uluslararası ödüllü Yolculuk ’un yazarı Francesca Sanna, bu umut dolu hikâyede, eğer korkularımızı paylaşmaya cesaret edersek dünyada hiçbir yerin yabancı ve korkunç görünmeyeceğini anlatıyor.
İlginizi çekebilir: Hepimizin hayatını değiştiren çocuk kitapları