Herşey çok güzel ve sıcak bir Eylül akşamında başladı. Dubrovnik’te bir bardaydık sevgilimle. O haftada bir kendisine izin verdiği buzsuz viskisini içiyordu; ben o günkü kimbilir kaçıncı kahdeh olan bol şekerli pembe renkli içkimi… Birazdan ağzından çıkacak kelimeler benim hayatımı değiştirecekti, ikimizin de haberi yoktu. Konu sağlıklı yaşam ve kilo vermeden açıldı, ve bana dedi ki “Sağlıklı olmak, kilo vermek senin için öncelik değil. Bir şekilde 36-38 bedene sığdıkça da sorun olmayacak. Arada 5-6 kilo verip alacaksın düzenli olarak. Senin düzenin bu.”
O anda gülüp geçtim, konuyu değiştirdim ama bu sözleri bir yere not ettim. Eve dönünce kendi kendime dedim ki dramatik değişiklikler, sıkı bir diyet, boot camp tadında sporlar yok. Her değişimi çok yavaş ve kalıcı olarak yapacağım. Ve son altı ayda ay ay öyle harika şeyler yaptım ki. Rakamlarla ifade edersem 61 kilodan, 51 kiloya, 33% yağ oranından 25% yağ oranına, 65 cm bir belden 58 cm’e, 105 cm bir kalçadan 88 cm’e, 38 bedenden 34-36 bedene geldim. Her değişikliği sindire sindire geniş bir zamanda yaptığım için de pek acı çekmedim. Bir de her hafta sadece bir öğün canımın istediğini yemek için (bkz. “cheat meal” candır, kandır) kendime izin verdim.
1. Ay: Alkali denge
Önce gazlı içecekleri (evet light’lar da dahil) bıraktım ve günde 3 lt su içmeye başladım. Başka birşey yapmadan bir ay geçirdim.
Bu bir ayda alkali (asit-baz dengesi) ve glisemik indeks (kan şekeri dengesi) hakkında kitaplar okudum. Alkali dengemi korumak ana amacımdı. Alkali damlaları, İngiliz karbonatları hayatıma girdiler.
2. Ay: Güle güle hazır gıdalar
Paketli olan ne varsa (evet light’lar da dahil) vedalaştım. Kuruyemişleri bile gram ile almaya başladım. Alkali dengemi korumayı öğrenmiş ve sürdürebilir hale getirmiştim. Paketli yiyecekleri bırakmakla işim daha da kolaylaştı.
3. Ay: In Paleo I trust
Beslenmemdeki en dramatik değişiklik bu ay oldu. Glisemik indeksi yüksek karbonhidratları (ekmek,un, pilav, makarna, tatlı, şeker, bal, çikolata gibi) tamamen hayatımdan çıkardım. Sadece kırmızı/beyaz et, sebze ve meyve yemeye başladım. Düşündüğüm kadar zor olmadı, zor anlarımda türlü türlü peynir ve meyve yiyerek tatlı krizlerimi atlattım. Bu ayda bir sürü balık çeşidi olduğunu, kuzu etinin ızgarasının pek güzel olduğunu ve brokoliyi sevmiyorsam çiğken katır kutur yiyebileceğimi öğrendim.
4. Ay: Alkol kısıtlaması
Çok sevdiğim şarap için kendime haftada sadece bir gün ve iki kadeh izni verdim. En zorlanarak edindiğim alışkanlık bu oldu. Arada buz dolabına gidip çaktırmadan 1-2 yudum şarap için sonra halime katıla katıla güldüm. Ama sonunda alıştım ve ‘’cumartesileri şarap içilir’’ mottosunu DNA’ma kazıdım. Bu alışkanlığı edindikten sonra nasıl bir detoks olduysam, 1.5 kadehle bir şişe şarap içmiş etkisi yakalıyorum.
5. Ay: Kompleks karbonhidratlarla barışma
Sadece sebze ve meyve yemek bir süre sonra kısır bir döngü haline geldi. Bu arada ben 52 kilo oldum ve kendime güvenim tavan yapmıştı. O zaman dedim, kısıtlı olmak şartı ile sadece öğle yemeklerinde kompleks karbonhidrat alabilirim. Neler peki? Çavdar /kepek/tam tahıllı ekmek, esmer makarna, bulgur pilavı…
6. Ay: Spora başlama
Tüm beslenme alışkanlıklarımı gerçekten içselleştirip oturttuktan sonra spora başlamak sonraki adımımdı. Hatta sporu da hayatıma düzenli şekilde sokarsam benden mutlusu olmaz diyordum ama bir türlü başlayamıyordum. Sonunda Mart ayı başından beri günde 2.5 km koşarak (tam 1 bölüm Sex and The City süresine denk geliyor) spor işlerine de adım attım.
Yazarın diğer yazıları için tıklayınız.