Hepimizin başına dönem dönem zorlayıcı, mutsuz eden, yıpratıcı olaylar geldiği gibi, en az onlar kadar sevindiren, mutlu eden, heyecanlandıran olaylar da geliyor. Tüm yaşadıklarımızı genel olarak değerlendirdiğimizde, mutlu mu, yoksa mutsuz mu bir hayat yaşadığımızın cevabı bizim dikkatimizi yönelttiğimiz durumlara göre belli oluyor. Biz dikkatimizi olumsuz yaşananlara yöneltip, sürekli ne kadar kötü durumda olduğumuzu düşünüp konuşursak yaşadıklarımızı da bu olumsuz çerçeveden görüyoruz. Oysa dikkatimizi yaşanan olaylardaki iyi kısımlara yöneltmişsek, deneyimlediğimiz duygular diğer kişilere kıyasla daha pozitif oluyor.
Bazen her şey üst üste gelir ya, egzama problemimin yoğun olduğu ve fonksiyonel tedaviye başladığım dönemin ilk haftalarında, eş zamanlı olarak belim tutulmuştu. Bir yandan detoksifikasyon sürecinde olduğum için ellerimin üzerindeki ana problemin dışında yüzüm, kulaklarım dahil tüm vücudumda döküntüler belirmişti. Buna eklenen bel tutulması ve ağrısı da işin tuzu biberi niteliğindeydi. O dönemi şimdi hatırlayınca gerçekten nasıl atlattığıma ben de şaşırıyorum doğrusu. Bel ağrımın da başladığı ilk günlerde oldukça olumsuz bir ruh haline bürünmüştüm. Bir yandan tedaviye başladım geçecek diyordum kendime, ama bir yandan da egzama kaşıntıları ile birlikte otururken bile canımın yanması bana çok zor geliyordu. Baktım ki, ben negatif duygulara girmeye devam ettikçe ruh halim daha da dibe sürükleniyordu. Buna dur demenin zamanı geldiğini anladım…
Aslında tarafsız olarak düşündüğümde iyiye giden bir çok durum vardı. Sokağa çıkma yasağı olduğu dönemde doktora gidemeyip idare etmeye çalışırken, şimdi bir doktora gidiyordum ve tedavi için gereken adımları uyguluyordum. Başta zorluk yaşayacağım söylenmişti, o yüzden benim için hiç beklenmedik bir durum değildi; detoksifikasyon beklediğimden zor geçmişti o ayrı ama en azından geçecekti. Bu süreci nasıl daha sağlıklı, psikolojimi de dengede tutarak geçirebilirim diye düşünürken iki aktiviteyi uygulamaya karar verdim.
Şükran günlüğü tutmak
Bunlardan birincisi, çok sevgili arkadaşımın önerdiği şükran günlüğünü tutmaya başlamak oldu. Şükran günlüğünün amacı, hayatındaki pozitif olayları görebilmek, dikkatini bu olaylara yönlendirerek kendine ve yaşamına bakış açını iyi anlamda değiştirebilmek. Uygulaması oldukça basit aslında, her akşam yatmadan önce ya da güne başlarken başından geçen ve bunu yaşamış olmaktan mutluluk ve şükran duyduğun 3 şeyi not defterine ya da telefonuna yazıyorsun.
Farklı sayılarla uygulayanlar da var, ama önemli olan sayısından ziyade, amacı. Bu yazdıklarının “büyük bir başarı” olması beklenmiyor. Yani mutlu olmak ve şükran duymak için illa ki bir ödül alman, hayatında köklü değişiklik yapman, araba alman gerekli değil… Tam tersine gün içinde içtiğin güzel bir kahve, yediğin lezzetli bir yemek, izlediğin ilham veren video gibi olayları yazmak yeterli ve bunlar çok değerli. (Küçük şeylerden mutlu olmak ile ilgili önceki yazım: Hygge felsefesi: Küçük şeylerden mutlu olmak)
Yazmaya başladıkça zor bir dönemden geçsem de, vücudumda ağrılar ve kaşıntılar olsa da aynı zamanda güzel bir çok şey yaşadığımı tekrar görebilmeye başladım. Ve bir süre sonra yaşadığım pozitif olaylara olan dikkatimin arttığını fark ettim. Yazarken o gün başıma neler geldiğini düşünüp üç tane şükredecek olay yazmaya çalıştığım için, dikkatim onları görmek üzerine yön değiştiriyordu.
Keyif aldığım aktiviteleri hayatıma entegre etmek
Bana iyi gelen ikinci uygulama ise, yapmaktan keyif aldığım şeylerin listesini çıkarıp onları hayatıma daha çok entegre etmek oldu. Çünkü, özellikle sokağa çıkma yasağı olduğu dönemde çok basit sayılabilecek gün içinde müzik dinlemek, hareket etmek gibi aktiviteleri bile yapmayarak kendimi boşlamıştım. Bu durum da stresimi daha çok biriktirmişti. Yapmaktan keyif aldığım aktiviteleri listeleyerek ve hangisini hangi gün ve saatte yapabileceğimi planlayarak somut bir adım attım. Bunları da, şükran günlüğü gibi, düzenli olarak yapmaya başlamak gün içerisinde bedenimdeki rahatsızlıklar yerine mutlu anlara odaklanmamı kolaylaştırdı. Vücudum tekrar dengeye kavuşuyordu ve bunu gözlemlemek beni çok mutlu ediyordu. (Vücudumuzu dengeye getirmek için önerilerimi paylaştığım yazım: Dengeli bir hayat için akışta olmanın önemi)
Hayat bizim algıladığımız şekilde akıp gidiyor. Zor olaylar yaşayabilsek de olumsuz ruh halinin içinden çıkmak ve iyiye odaklanmak bizi iyileştiren en büyük güç haline geliyor. Bunu seçmek ise bizim elimizde… Peki sen, hangisini seçiyorsun?
Süreçle ilgili sorunuz, yorumunuz olursa bana [email protected] adresimden veya @sibelsibel Instagram hesabımdan ulaşabilirsiniz. Sevgilerimle.
İlginizi çekebilir: Dönüşüm için ilk adımı atın: Düzenli nefes ve meditasyon çalışması