Düzenim yok, bir süredir hesabım, kitabım yok. O gün nasıl olacağımı, nereden nereye sürükleneceğimi, ne zaman spor yapıp, ne zaman, nerede koşacağımı, atlayıp, zıplayacağımı, kiminle buluşup, konuşacağımı bilmiyorum, bilemiyorum, kestiremiyorum. Sürpriiiiz!
Evim değişti, ummadığım değişiklikler geldi de beni buluverdi. Ve de bir hastalık ki; “Oh be, ne zamandır rahatım.” dediğim anda yine peydah oldu; baş köşeye kuruldu, uyutmaz oldu, uyandırmaz oldu. Hortladı faranjit, her zamanki gibi zorladı, yeniden hortladı. Hoooort!
İçim içimi kemiriyor nicedir, “Tekrar” diyorum, “Acaba” diyorum, “Nasıl başlayacağım?” diyorum. Düşünüyorum, düşünüyorum da bulamıyorum. Bulamıyordum, keşfedemiyordum, git gide daha da fazla kopuyordum. Veeee evreka!
Düşündüm ki yeniden başlayabilirim, en baştan, ilk günden… O zamaaaan, gerçekten ‘yeniden’ başlayacak, başladığı günün heyecanını bir süre saklayacak, kendisiyle birlikte beni de motive etmeye çalışacak birileri lazım.
Ne güne duruyor, iyilik peşinde koşmaya pek meraklı ama henüz koşamayan, İstanbul Maratonu’nda koşmayı hedefleyen iş arkadaşları? Dedim ki “Havalar az daha güzelleşsin de haydi başlayalım, yürü-koş yapalım, ufak ufak, yormadan, sıkılmadan…”
Bir de duydum ki Perşembe’den itibaren sıcaklık 20 derecenin üzerine çıkacakmış. O zaman ne yalan söyleyeyim bisiklet de çıkar ortaya. Sonra da gelsin atraksiyon üzerine atraksiyon.
Ohooo, ben şimdiden yırttım galiba. Gitti hamaset, gitti bitkinlik, gitti hastalık… Attaaa…