Küçük bir kasabaya yerleşme hayali: Alternatif rotalar, alternatif hayatlar

Hayatıma 4 sene önce girdi Urla. Daha önce benim jenerasyonumda pek çok kişinin izlediği yerli bir diziyle adını duymuştum, daha sonra ailelerimiz aracılığıyla bizim de ikinci evimiz oldu. Şu sıralar pek çok yerde restoranları, butik otelleri, enginar festivali ile karşımıza çıkıyor. Cittaslow yaşam tarzı bir çoğumuzun hayali ve ilgisini çekiyor.

Urla gibi bir diğer alternatif rota da Çanakkale. Çanakkale tarihi dokusunun yanın sıra samimi insanları ve lezzetli yemekleriyle gerçekten çok iyi bir durak. Doğası ve enerjisiyle aynı zamanda iş fırsatları da sunan bir bölge olmasıyla büyük şehirlere çok iyi bir alternatif. Özellikle Ayvacık bölgesi son dönemlerin gözdesi. Son zamanlarda bu iki lokasyona olan ilgi özellikle şehir kalabalığı, zamanın akıp gitmesi ama onu kontrol edememek, tükenmişlik hissi gibi pek çok farklı sebeple arttı ve artmaya devam ediyor.

Peki ben bu iki yerle ilgili neler deneyimledim ve aslında alternatifler neden bu kadar ilgimizi çekiyor?

Öncelikle şehirden giden büyük kalabalık her ne kadar mutluluğunu artırmayı hedeflese de gittiği yere de şehirleşmeyi beraberinde getiriyor. Artan insan nüfusuyla birlikte ilk gözlemimiz bir anda artan kafe sayısı, yükselen restoran fiyatları ve her geçen gün artan kalabalık oluyor. Kendileri yetiştirmelerine rağmen ithal etmişçesine birden ürün fiyatları iki katına çıkıyor, İstanbul’a göre çok hesaplı olan şehir zamanla İstanbul’u aratmıyor. Hatta çok daha pahalılaşmaya başlıyor. Bunun yanında butik şef restoranları, doğayla iç içe şarabınızı yudumlarken etraftaki üzümlerin kokusunun sizi sarıp sarmaladığı yerlerin sayıca artması da alternatifler yaratıyor. Keyifle deneyim kazanılacak pek çok yeri görme fırsatı bulurken zamanın ne kadar da yavaş akabileceğini hissediyor, zamanın kontrolü elinizdeymişçesine deneyim kazanabiliyorsunuz.

İLGİNİ ÇEKEBİLİR:  Çocuk yogası nedir, çocuk yogasının faydaları nelerdir?

Bizleri şehirden uzaklaştıran motivasyonun gittiğimiz yerleri şehirleştirmemizle biraz azalmaya başlaması mümkün fakat eğer gittiğimiz şehre özgü aktivitelerle yaşamımıza yeni zevkler katabiliyorsak belki de gerçekten bu uzaklaşmaya ihtiyaç duyuyor olabiliriz. Uzaklaşmaya çalıştığımız şey aslında içsel dünyamız mı, yoksa bulunduğumuz ortam mı, bunu anlamak için birkaç soruyu zaman zaman kendime de sorarım: Şu an ne yapmak istiyorum? Bunu yapmak için neye ihtiyacım var? Önümdeki engeller ve fırsatlar neler? Bu üç sorunun cevabı aslında nerede olacağının da cevabı belki. Kalbinize bakmadığınızda mantığınız sizi belki de sınırlı bir yere ulaştırır; fakat bu yolculuk çok da uzun sürmeyebilir. Kalp ile aldığınız kararlar ise uzun süre, belki hayat boyu yasayacağınız güzelliklere sizi daha uzun sürede fakat doğru zamanda ulaştırır. Kalbinizle alacağınız kararların keyfini sürmeniz dileğiyle…

İlginizi çekebilir: Tercihlerimizi yaparken nasıl daha mutlu olabiliriz?

Bunlara da Göz Atın

Post navigation

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir