Soğuktu geçen hafta, hem de ne soğuk… Ben ki yıllardır üşüdüğümü bilmem; Cuma gecesi boyunca, evin içinde olmama rağmen titremekten alamadım kendimi. İçi üşür ya hani insanın, ondan işte.
Peki hal böyleyken kıpırdamamak, yan gelip de yatmak mı lazım? Elbette hayır. Her zaman ne yapılıyorsa aynen devam… Belki sadece mekan değişebilir, koşarak kardiyo yapmanın yerini ping pong, sahilde vücut ağırlığıyla TRX eşliğinde çalışmanın yerini de salondaki ağırlık malzemeleri alabilir. Maksat spor olsun ☺
Cumartesi böyle geçebilir elbette ancak beden alışmışsa doğada olmaya, sınır tanımadan keşfetmeye, hep öteye, daha ileriye gitmeye; o zaman oturamaz işte oturduğu yerde.
Bir de Pazar sabahı gözlerini açtığında, görürse mis gibi havayı atıverir kendini dışarı. Hava kötü de olsa mazeret bulamaz, bulmaya çalışmaz zaten. Mart başında Antalya’da, Nisan’da İznik’te koşacaktır ya. Hem de arsızlık edip 80k deneyecektir bu sefer. O zaman gerçekten de oturmak olmaz. Daha batonlar vardır denenecek. Batonsuz çıkılır mı hiç İznik yollarına?
“O” dediğim kişi, “Ben” aslında. (Kendinden “Hanım, Bey, O” diye hitap etmenin nasıl olduğunu merak ettim de…)
Karla uyudum, karsız uyandım Pazar günü. Çok uzatmadan kahvaltı edip, düştüm yollara; istikamet Aydos Ormanı. Batonlar çıktı bagajdan ve deneme seansı başladı. O gün ormanda karşılaştığım güzelliği nasıl anlatacağımı gerçekten bilemiyorum. Karlar erimiş, nehir çağıl çağıl çağlamakta, her zaman gölün bir ucundan karşı kıyıya geçiliyorken o anda mümkün değil çünkü sular yutmuş yolu.
Ama karşıya geçilecek ya ille de, kondu ya kafada bir yere. O zaman ya geçilecek ya da geçilecek. Gerekirse nehrin içinden geçilir su dize kadar çıkmışken. Madem ki İznik antrenmanı bu; varsayalım orada yağmur yağdı koşarken.
Girdim suya, battım çamura, bir köpek takıldı peşime, öpüşüp, koklaştık, hem pati vermek ister gibiydi hem de bu işi tam öğrenememiş gibi. Onunla gittim epey yolu, tırmandım da tırmandım. “Düz yoldan gitmeyeceğim, kolay olanı seçmeyeceğim.” dedim. Ne çıkarsa önüme onu aşarak ilerleyecektim ve öyle de yaptım. Köpek bile anlam veremedi bazen; çevresinden dolaşıp da kolayca geçmek varken neden çalıları aşmaya çalıştığıma. Hayatta her şeyi de anlamamız gerekmez be köpekçik!
Bazı şeyleri de iyice anlamak, hafızaya kazımak lazım ama… Mesela şunu: Şartlar ne olursa olsun, eğer kafana koyduğun için “Haydi, haydi, haydi…” demeye başladıysa üşenme, erteleme! An, o andır. Yarın yapacağın o günküyle aynı olamaz. Yarınki sen bile aynı sen olamayacakken…