Fener… Işıl ışıl, uzakları aydınlatan, bazen de hayal edileni yakınlaştıran, “Kara göründü” dedirten, “Buradan taa şuralara” giderim diye düşündüren.
Göç eden kuşların mekanı: Gelidonya (Kaledonya)
Gelidonya orası, Kaledonya da denebilir beki. Likyalılar zamanında konmuş adı; kırlangıç demekmiş aslında. Göç ederken uğruyorlarmış oraya; soluklanmak, birbirlerine destek olmak, kuvvet kazanmak, eş-dosttan geri kalmamak için.
Eğer yolunuz geçerse Gelidonya’dan, bir şekilde koştuysanız, yürüdüyseniz oralardan gerçekten şanslısınız. Kırlangıçlar gibisiniz aynı, elbette yok kanatlarınız ama yolculuğunuz var bir oraya bir buraya, bazen içinizdeki en derinlere, bazen beyninizin bilinmezlerine… Yüzleşiyorsunuz kendinizle ve tekrar tekrar buluşmak üzere sözleşiyorsunuz. Ben geçen sene randevulaştım benle ve yine gidiyorum işte bu sene.
İlk kez görecekseniz inanamıyorsunuz öncesinde; “Ben oraya bilmem kaç kere gittim, yine giderim, tekrar giderim” diyenlere. “Olamaz” diyorsunuz, ‘Gerçekliği yok bunun. Ne kadar etkiler, ne kadar seni senden daha iyi tanımlar, ne kadar içine içine sızabilir ki?”
Yapıyor vallahi, öyle bir coğrafyadaki bu fener. Acı çekiyorsun, kendinle çelişiyorsun ama yine de ilerliyorsun, ayakların sızlıyor, bacakların ağrıyor, yetmiyor sanki bu çekilenler, bir sonraki günü düşlüyorsun. Her şeye rağmen açıksın yeniliklere, başına gelecek her türlü şeye…
Ne gelecekse gelsin başıma, yeter ki oralarda gelsin, Likya Yolu’nda gelsin. Beni benimle bırakın, arkama bakmadan ilerleyeyim, ufka doğru yelken açayım. Ama ulaşayım, varacağım yere ulaşayım mutlaka.
İlgili yazı: Likya Yolu: Öze dönüş hikayesi
Geliyorum Likya Yolu Ultra Maratonu, geri sayımda son 3 :))